Yurtdışında çalışmak… Birçoğumuzun hayali öyle değil mi? Peki ya her şey toz pembe mi? Hiç mi zorlukları yok?
Haydi gelin hep birlikte bakalım, ben hangi zorluklarla karşılaştım, Fransa’da çalışmanın hangi yönlerini beğendim, hangi yönlerini beğenmedim.

1. Tatiller

Fransa’nın en sevdiğim özelliği sanırım tatillerinin çok olması… Normalde Fransa’da 35 saat çalışılıyor ve 25 gün izniniz oluyor. Ancak ben 40 saat çalışıyorum bu yüzden 14 gün daha izin veriyorlar. 3 yıldır çalıştığım için 2 gün daha veriyorlar. Perşembe günü olan tatilleri Cuma ile bağlayıp 2 gün de öyle veriyorlar. Bir de herkese verdikleri 1 gün izin var o ne bilmiyorum, tabii ki sorgulamıyorum :). Toplamda 44 oluyor bir de ek olarak resmi tatiller (10 gün) tabii ki. Türkiye’deyken 16 gün iznimin olduğunu hatırlarsak burası benim için şu an adeta “Cennet”! Hatta Fransızlar “off tatilden çalışacak vakit kalmıyor” diye hayıflanıyorlar bir de. Dedim tatilde çalışın? Öyle bir ihtimal yok tabii ki. Tatilse tatil arkadaşlar, bizdeki gibi maillere cevap vereyim falan yok. Tamamen işle ilişkilerini koparıp tatile gidip rahatlayıp geri dönüyorlar. Tatilde maillerime cevap veriyorum diye (alışkanlık tabii) yöneticim maillerine bakmanı istemiyorum diye mail atmıştı 🙂

Bir gün üst düzey birine, nasıl tatilde hiç maillerine bakmıyorsun yani vermen gereken bir sürü karar vs var, işler aksamıyor mu demiştim. Bir kişi yüzünden işler duruyorsa zaten o şirkette bir sorun vardır demişti.

Bir diğer konu ise kimse çekinerek izin almıyor, basıyor tuşa hop izinde! Yöneticim ilk geldiğimde izinlerini kullanmayacak mısın, bak çekinme, yoksa hepsini sene sonunda kullanmak zorunda kalırsın demişti 🙂

Ağustos ayı Fransa’da ölü ay, hiçbir iş ilerlemiyor ve herkes toplu halde tatile çıkıyor. Döndüğünüzde ise mail kutunuzda çok çok az mail kalıyor, normal kaldığınız yerden işinize devam edebiliyorsunuz. Bence bu çok güzel bir şey, Türkiyedeyken tatil dönüşü mail kutumu hatırlıyorum da kabustu. Aynı şekilde Christmas döneminde de iki hafta herkes hep birlikte tatile çıkıyor. Hatta şirketleri toplu olarak kapatıyorlar genelde, bir nevi zorunlu tatil oluyor.

Benim gibi gezmeyi seven biri için bu harika tabii ki, fıldır fıldır gezmeye devam! 🙂

2. Evden Çalışma – Home Office – Teletravail
Yıl olmuş 2020… Hala şirkete mi gidiyoruz arkadaşlar? 🙂
Fransa’da 6 haftadır grev var, çoğumuz uzun süre evden çalıştık. Kimse de dertlenmiyor benim elemanım evde ama çalışıyor mudur acaba diye. İşini düzgün yap da nerede yaparsan yap.
Bizim şirkette haftada bir gün evden çalışma hakkınız bulunuyor. Genellikle anneler çarşamba günü evden çalışıyorlar. Çünkü Fransa’da çarşamba günleri öğleden sonraları okul yok. Bu yüzden çocuklarına bakacak kimseleri olmayanlar için evden çalışma onlar için bir nevi nimet. Birçok firmada ise haftada 2 gün evden çalışılmasına izin veriliyor.

3. Sabah Selamlaşması
Sabah herkesi öpüyoruz arkadaşlar… Evet herkesi… Bizim katta 10-15 kişi var mesela sabah herkesle öpüşüyoruz. Evet, her sabah. İlk gittiğimde “bonjooouuuur” diyip yerime geçmeye çalışıyordum, birkaç kez insanlar öpmek için yeltendiğinde ben istem dışı geri doğru çekilmiştim (ne ayıp). Ayyy ne yabani kız demiş olabilirler, neyse atlattık o günleri :). Selamlaşmaya çok önem veriyorlar anlayacağız. Ayaküstü sohbetlerine de…

4. Öğle Yemekleri
Ben öğle yemeklerinin bu kadar önemli olduğunu burada gördüm. Öğle yemeklerinde yapılan toplantılar mı dersiniz, alınan kararlar mı dersiniz… Öğle yemeklerini bir yandan da sosyalleşme alanı olarak görüyorlar tabii ki. Hep birlikte öğle yemeğine gidiliyor 1 saat yemek yenilip oturuluyor, sonrasında da kahve tabii ki.. O konuya birazdan geleceğim.
Ya da malum çok yoğunsunuz, bir sürü verimli (!) toplantılardan kafanızı kaldıramıyorsunuz. Dert etmeyin, öğle aranız var! Hemen “dej. (öğle yemeği)” diye davet atıyorsunuz hoop öğle yemeğinde işinizi hallediyorsunuz.
İlk gittiğimde bir kez yemeğe çağırdıklarında ben bugün yemeyeceğim dediğimde çok garip karşılamışlardı, sonra yöneticime sorduğumda o anlattı öğle yemeğinin önemini :).

5. Kahve Seansları
Şirketin en stratejik noktası “kahve makinası”. Şirket havadislerini mi öğrenmek istiyorsunuz, milletle lobi mi yapmak istiyorsunuz, sosyalleşmek mi istiyorsunuz. Evet hepsinin cevabı kahve makinasının önü! İlk gittiğimde ofise 08:30 gibi gidip kahvemi alıp direkt masama gidiyordum. Sonra tabii ki bunu da açıkladılar. Ezgicim bak böyle olmaz dediler. 08:30 – 09:15 arası kahve içmeye başladık. Bana kalsa 45 dk daha uyurum direkt 09:15’te gider işe başlardım ama öyle değilmiş o işler… O kahve molalarında birçok işinizi hallediyorsunuz insanlarla. Network açısından çok önemli.  Her şey insanlarla oluşturduğunuz güven ilişkisine dayalı.

6. Muhabbetler
Bugün hava nasıl? Hafta sonu ne yaptın? Bu iki sorudan bıktığım kadar başka bir şeyden bıkmadım. Bir ara bu soruların cevaplarını boynuma asmayı düşünüyordum. Pazartesi başlıyoruz: Hafta sonu ne yaptın, Salı devam ediyor hafta sonu ne yapacaksın. Bir rahat yok arkadaş! Dur daha salı bir nefes alalım. Tabii ki muhabbetler biraz daha bizdekine göre sınırlı. Çok fazla kimse kimsenin özel hayatına dahil değil. Türkiye’de birbirimizin özel hayatına çok dahiliz bence.
Hangisi iyi hangisi kötü bilemiyorum ancak bu bana çok farklı gelmişti. İlk başlarda çok basit sorular sorduklarında bile tabii özel değilse diye cümlelerinin sonuna ekliyorlardı. Ne özeli yahu diye geçiriyordum içimden. Sonra ne gördüm? Ben özelimi paylaşmaya başladıkça onlar da paylaşmaya başladılar.
Yapılan bir araştırmada Fransızların %87’si özel hayatları ile ilgili detayları yöneticileriyle paylaşmadıklarını söylemişler.

7. Toplantılar
Günde 8 toplantıya girdiğim zamanlar oluyor. Kaçı verimli derseniz tartışılır. Her şeye ama her şeye toplantı ayarlıyorlar. Mesela bilgisayar ekranım sandalyeme göre ayarlanacaktı, ilgili kişiye söyledim, toplantı daveti atmamı söyledi. “Appointment for my chair” diye toplantı daveti attım. Biz de olsa 5 dk’da gelip yapmışlardı.

Bazı toplantılar var mesela sadece bir sonraki toplantıyı ayarlamak için. Toplantılarının çoğunda sonuç yok hep bir beyin fırtınası. Tabii ben alışmışım Türkiye’de hızlı kararlar alıp, hızlı şekilde ilerlemeyi. Buraya ilk geldiğimde de evet sonuç nedir, aksiyon planları nedir diye sorunca Ezgi dur bir rahat nefes al yahu bunu diğer toplantıda konuşuruz dediler. İlk başlarda pek tahammül edemiyordum ancak zamanla biraz alıştım. Bir de katıldığınız toplantıda varlığınızı göstermek için konuşmanız gerekiyor, hiç diyecek bir şeyiniz yoksa bile “doğru anladıysam…” diye başlayan cümleler söyleniyor.

Ayrıca insanlar toplantılarda inanılmaz politik. Kimse net cevap vermiyor herkes oyunu kuralına göre oynuyor. Ve pek kimse sorumluluk almak istemiyor herkes bir üstüne atıyor topu. Hal böyle olunca ekstra 4 – 5 toplantı veya 4 – 5 hafta daha ekleniyor sonuca ulaşmanız için. Benim gibi sabırsız biri için bu inanılmaz bir durum.
Bir de toplantılara geç kalıyorlar ve bunu çok normal karşılıyorlar. İlk başlarda neredeyse sinir krizi geçiriyordum şimdi ben de artık sallamıyorum 🙂

8. Her şeyden şikayet etme
Fransızların ata sporu :)) Bu biraz Fransızlara özgü de olabilir. Bir millet her şeyden mi şikayet eder. Bence biraz rahat batıyor :). İyi olsun kötü olsun hiç farketmez, şikayet edecek her zaman bir şey buluyorlar. Sağlık hizmetleri iyi, yıllık izin gün sayıları fazla, ek faydaları fazla, erken yaşta emekli oluyorlar… Ama yetmiyor! Daha az çalışıp daha çok para kazanmak istiyorlar. İnsan doğası…

9. Mail yazma

Mail yazmak için o kadar çok zaman harcıyorlar ki… Hatta çoğu zaman ingilizce mail yazmayı fransızcaya tercih ediyorlar. Neden mi? İngilizce daha basit ve direkt bir dil. Fransızca’da ise çok fazla ince çizgiler var bu yüzden yazdıklarına çok dikkat ediyorlar. Bir de yazım hataları yapmamaları gerekiyor. Fransızca’da birçok kelimenin son harfleri okunmadığı için bunları yazmayı unutmamaları gerekiyor 🙂 Hata yapma lüksleri pek yok. Bu mail yazarken de aynı sunum hazırlarken de. Mevcut konumunuza gelmeniz epey zaman alırken, bir hatayla tüm itibarınızı kaybedebilirsiniz. Bu yüzden defalarca kontrol ediyorlar.

Noktalama işaretlerine ve yazım hatalarına oldum olası fazla takarım. Bir geldim dosyalarda noktalama işaretlerinden önce boşluk var, ilk başta bir şey demeden değiştiriyordum sonra haydaaa yeter ama dedim ve birine sordum. Sonradan öğrendim ki Fransızca’da kural böyleymiş, noktalama işaretlerinden önce boşluk bırakılırmış.

10. Hobi
Hobileri onların her şeyi! Mesela bizim iş yerinde öğlenleri neredeyse herkes spor yapıyor. Kimi koşuyor, kimi yoga yapıyor, kimi futbol maçına gidiyor, kimi tenis oynuyor. Beni de futbol maçına çağırıp duruyorlar, 10 numara yapacaklarmış beni :))). Hala kaçıyorum!

Genelde 30 dakika yemek yiyip 1.5 saat spora vakit ayırıyorlar. Bunu tabii ki her gün yapmıyorlar, merak etmeyin.

11. Dil
Ben AR-GE’de çalıştığım için ingilizce konusunda pek sıkıntı yaşamadım. Çünkü herkes ingilizce konuşuyor. Bulunduğum yerde 22 milletten 450 kişi falan çalışıyor. Ancak sadece 2 kişi Fransızca bilmiyor. Biri ben biri de Amerikalı biri :)). 
Genel olarak Fransa’da ise İngilizce seviyeleri eskisine göre daha iyi ama yine de harika değil. Birçok kişinin aksanı var ve anlamakta zorluk çekiyorsunuz. Genellikle ilk tanıştığınız biriyse eğer İngilizcem biraz kötü kusura bakma diye bilgi geçiyorlar :))
Benim girdiğim toplantıları İngilizce yapıyorlar, 10 Fransız bile olsa toplantıda bu farketmiyor. Bazen acıyıp onlara tamam hadi hadi bi 10 dakika konuşun kendi aranızda diyorum :))
Yine de siz Fransa’ya Fransızca bilmeden benim gibi deli cesaretiyle gelmeyin…
İş yerinde masamın arkasında bir tahta bulunuyor, sağolsun iş arkadaşlarım her gün bir şeyler yazarak bana Fransızca öğretmeye çalışıyorlar. İlk öğrendiğim cümleler: je m’en fiche (I don’t care), c’est pas grave (never mind), c’est un scandale (it is a scandal) :))

12. Giyim – Makyaj
Paris’te evler küçük olunca insanların kıyafetlerini koyacakları yerler de az oluyor. Bizim kattaki neredeyse herkesin gardrobuna hakimim :)) Bizdeki gibi her gün farklı kıyafet giymek yok. Üst üste 2 gün aynı kıyafeti de giyinebiliyorlar. Genellikle koyu renk giyiniyorlar. Yazın ben sarılar, turuncular, yeşiller giyince şoka uğramışlardı. Kadınlar genelde makyaj yapmıyor. Yaptıkları zaman da bir rimel, bir ruj fazlası yok. Yani benim genel olarak gördüğüm bizdeki o plaza profili buralarda pek yok 🙂 Doğal güzelliklerine mi güveniyorlar nedir bilemedim.

İşte böyle çeşitli farklılıklar bulunuyor. Ben tüm bu farklılıklara rağmen burada çalışmanın Türkiye’de çalışmaya göre çok daha rahat olduğunu düşünüyorum. En önemlisi insanın yarış atı gibi çalışmaması ve kendine vakit ayırabilmesi. Bence bu gerçekten çok değerli!

Kısaca, kesinlikle ama kesinlikle eğer bir fırsatınız var ise hayatınızın bir döneminde yurt dışında çalışmanızı/yaşamanızı öneririm. Gerçekten size çok fazla katkısı oluyor, dünyaya bakışınızı değiştiriyor…

Yurt dışında yaşamaya alışma sürecini ve Fransızlarla çalışmanın 7 altın kuralını bildikten sonra gerisi basit! 🙂