Yeni bir ülkeye taşınmak her zaman zordur. Çeşitli zorluklar, beklentiler, değişiklikler, endişeler, gözlemler derken bir yandan da harika bir tecrübedir! Bu harika tecrübeyi edinmek için ben de 7 ay önce Paris’e taşındım.

Kültürlerarası farkındalığa sahip olmak yurtdışında yaşamanın en önemli şeylerinden birisi. Değişim, bazen acı verici olsa da, genellikle rahatlık alanının dışına çıktıkça gelişmeniz için harika bir fırsattır. Ya da şöyle düşünelim… Gemiler limanda olduğu zaman en güvenli değiller mi? Peki gemiler bunun için mi? O zaman limanda kalmayıp gidelim uzaklara!

Hadi gelin en baştan başlayalım. Sizce kültür nedir? Hoftsede’ye göre “The collective programming of the mind which distinguishes the members of one group or category of people from another.” yani “Bir grup veya kategoride bulunan üyelerden bazılarının, zihnin kolektif programlanması aracılığıyla ayırt edilmesi” olarak düşünebiliriz. Bir de görünen ve görünmeyen kısımlar var tabii ki. Iceberg modeline göre buzdağının sadece %10’unu gözlemleyebiliriz, gerisi ise suyun yüzeyinin altına gizlenmiştir. Buzdağının görünen kısmı insan kaynaklı şeyleri ve davranışları temsil ediyor iken buzdağının altındaki kısım değerler ve normlara tekabül ediyor. Görülebilir unsurların hiçbiri, buzdağının görünmeyen kısımların altında yatan faktörleri anlamadan mantıklı gelmez. Mesela biri sizi evine davet ettiğinde 15 dakika geç gittiğinizde bu saygısızlık mıdır yoksa ona her ihtimale karşı bir aksilik falan olduysa diye kendini daha rahat hissetmesi için bir süre tanımak mıdır?

Kültürler arası anlaşmazlık buzdağının görünmeyen yüzündeki unsurların çarpışmasından ortaya çıkıyor. Demem o ki üstteki %10’luk kısmı gözlemlemeniz o kültürü anladığınız anlamına gelmiyor, derine inmek gerekiyor 🙂

Oooo ne güzel Paris’e expat olarak taşınmışsın diye etrafımda çok fazla söyleyen var, zannediyorlar ki her gün Eyfel’in karşısında bir kafede oturup şarabımı, kahvemi yudumluyorum. Yok öyle bir şey arkadaşlar!

Şimdi size Kültüre Uyum Eğrisini açıklayacağım buna U eğrisi de diyorlar.
Balayı – Kültür Şoku – Alışma ve Bütünleşme olarak 4 basamak olarak düşünebiliriz.


İlk aşama tabii ki balayı, cicim ayları. Duygularımız tavan, coşkuluyuz! Keşfedecek çok şey var yeni yerler, tatlar, insanlar… O nasıl bir heyecan! Küçük başarısızlıklar göz ardı ediliyor ve kültürel farklılıkları çok büyüleyici buluyorsunuz. Bu aşamada  meraklı, öğrenmeye istekli, kabullenmeye ve açık fikirli olmaya meyillisiniz.

Daha sonra ise o cicim ayları biter, kriz ve kültür şoku dönemine girersiniz. Günlük monoton hayatınız ortaya çıktıkça, zorlukları fark etmeye başlarsınız. Özellikle bir de dil bilmiyorsanız ve tesisatçıyı aramak zorunda kalırsanız vay halinize! Her şey sinir bozucu olmaya başlar. Yanlış anlaşılmalar olur, yalnız hissetmeye başlarsınız, ev sahibi olan ülkeden gelen şeyleri genelde reddedersiniz. Yetersizlik ve kaygı da hissedebilirsiniz.  Aslında hepsi kültür şoku! Böyle durumlarda atın kendinizi sokağa! Spor veya kültürel etkinlikler en güzel çözüm olabilir. Bu da gelir bu da geçer… 🙂

Evet üçüncü aşama alışıyoruz! Kötü günler geride kaldı. Hem dili hem kültürü daha iyi anlamaya başladık. Yaptığımız karşılaştırmalar bitmeye başladı ve bulunduğumuz yeri bu şekilde kabul etmeye başladık. Kültürel etkinliklere katıldık, dilimizi geliştirdik.

Ve son aşama artık bütünleştik, entegre olduk! 

Bu, yeni ortamımızda tamamen evde olduğumuz ancak aynı zamanda kendi kültürel farklılıklarımızı tanıdığımız aşamadır. Yargılamaya gerek kalmadan başka kültürleri de kabul edebiliriz! Kim olduğumuzu ve kültürümüzün ne olduğunu rahat hissediyoruz ancak yeni kültürümüzün bizi daha zengin hale getirdiğini de kabul ediyoruz! İşte bu gerçekten harika bir his.

En en en son adım ise bana göre “arada kalmışlık”. Yurt dışında yabancı Türkiye’de gurbetçi… Gittiğiniz ülkede mutlusunuzdur, hayata bakış açınız değişmiştir. Yıllardır yaşadığınız kendi ülkenizde yaşayamazmış gibi hissedersiniz ama bir yandan da o özlem duygusu öyle bir bastırır ki, ne yapsanız, ne tarafa gitseniz karar veremezsiniz… Ancak daha sonra nerede daha sonra nerede daha rahatsanız genelde onu seçersiniz, o da genelde yurt dışı olur. Yurt dışına birkaç yıllığına gelip dönen ne yazık ki pek görmedim.

Gördüğünüz gibi hayat o kadar da toz pembe değil… :). Zorlu ancak bir o kadar da güzel!

Yurtdışı tecrübesi kesinlikle sadece taşındığınız yerin, oranın kültürünü ve insanlarını değil aynı zamanda kendinizi de yakından tanımanızı sağlıyor.