“Avrupa’nın ortasında Mostar Köprüsü – Kuşlarla, bulutlarla kan kardeş olmuş ”
1 günümüzü dolu dolu Saraybosna’da geçirdikten sonra asıl bizi daha çok etkileyecek yerlere doğru yola çıktık Cumartesi günü.
Planımız ise : Buregdzinica “Bosna” – Konjic – Poçitel – Blagay Tekkesi – Mostar – Dveri – Aida- Sloga. Yol boyu bize yandaki müthiş renkteki Neretva Nehri eşlik edecek.
Biz normalde 07.10 – 09.40 Saraybosna – Mostar treniyle 6 euro’ya Mostar’a gidip, oradan taksi ile Blagay’a gidip, geri Mostar’a dönüp 18.15-20.50 Mostar-Saraybosna otobüsü ile 5,5 euro’ya geri dönecektik. Ancak orada turizmci biriyle tanışırak kişi başı 25 euro vererek Konjic, Poçitelj ve Blagay’ı da rehber eşliğinde gezme fırsatı bulduk. Kesinlikle tavsiye ederim, çünkü diğer yerler de en az Mostar kadar güzel ve görülmesi gereken yerler. Trenler ve otobüsler oldukça eski ve içlerinde sigara içiliyor, biraz zor bir yolculuk olabilir. Turla gezmek isteyenler için ayrıntılar : Yıldız Tour
Buregdzinica “Bosna”
4 farklı çeşit (kıyma,patates, ıspanak,peynir) börek ve yanında yoğurt! Sadece bürek derseniz kıymalı verirler, bu yüzden karışık demeyi unutmayın. Gerçekten lezzetli! 🙂 (Kg’ı 12 km, 1 porsiyon börek + çay : 5 km)
Karnımızda doyduktan sonra yola çıkıyoruz. Yol boyunca 225 km uzunluktaki ve 118 farklı kaynak bulunduran Neretva nehri bize eşlik ediyor. 203 km’si Bosna-Hersek’te,22 km’si ise Hırvatistan’da bulunan bu nehir,Adriyatik havzasının en uzun nehri. Neretva yeşil göz veya yeşik tanrı anlamına geliyormuş, daha önce yeşilin bu tonunu hiç görmediğime eminim, oldukça etkileyici!
Konjic (Konyis)
Saraybosna’dan yola çıkan akıncıların ilk dinlenme yeri olduğu için atların yeri anlamına gelen Konjic adıyla biliniyor. 19. yy Osmanlı Padişahı Sultan IV. Mehmet’in saltanatı sırasında 1682 yılında inşaa edilmiş. 2. Dünya Savaşı’nda tahrip edildikten sonra Türkiye’nin desteğiyle 2009’da asli görünümüne yakın hale getiriliyor.
Hırvatlar, Osmanlı’nın izini silmek için çok uğraşmışlar, özellikle camileri hedef almışlar. Köprünün üzerinden baktığımızda gözümüze hemen yıkık bir minare ve arkasından görünen bir kilise çarpıyor. Bir kez daha savaşın İslam’a karşı yapıldığını net bir şekilde anlıyoruz. Şuanda camii hala ibadete açık, ancak yaşanılanların ibret olması açısından minaresi onarılmıyormuş. Bu kadar üzücü şeyden sonra nehir kenarındaki kafede Boşnak kahvenizi yudumlayabilirsiniz.
Daha Konjic’in etkisini üzerimizden atamazken karşımıza bu sefer de Jablanica çıkıyor. Jablanica, Tito’nun partizanlarının Hitlere ait olan trenin geçişi sırasında patlattığı yer olarak biliniyor. 2. Dünya Savaşı’nda Tito’nun partizanları tarafından havaya uçurulan zaferin simgesi olan köprünün kalıntılarını ayrıca trenin lokomotifi ve köprünün bir kısmı da hala burada görülüyor.
Poçitelj Köyü
Taş köy olarak da bilinen Poçitelj, Viyana Kuşatması’nda Balkanlarda Osmanlı’nın son kalesi. 1878’e kadar tampon bölge olarak kullanılan Poçitel, 1993’te Hırvatların burada Boşnaklar yaşadığı için yerle bir etmesiyle epey zarar görüyor. 1995’te ise UNESCO tarafından koruma altına alınan Poçitel aynı zamanda Türklerin Bosna topraklarında kurduğu ilk köy olmasından dolayı Türk Köyü olarak da biliniyor.
Taş merdivenlerden çıkarak daracık sokakların arasından tepedeki kaleye ulaşıyor ve 415 yıl Osmanlı egemenliğinde olan Poçitel’in manzarasını ve müthiş Neretva nehrini seyrediyorsunuz. Biz burada bir de çok tatlı iki Boşnak teyze ile karşılaştık. Kaleyi, saat kulesini, camiiyi gördükten sonra dönerken de yorgunluğunuzu atmak için Adem’in Yerinde mola vererek çay içebilirsiniz.
Blagaj (Alperenler) Tekkesi
1465 yılında Blagaj’ın fethedilmesiyle bölge insanının müslümanlığı benimsemesi amaçlanarak 40 kişilik Alperenler derviş ve savaşçı olarak buraya geliyor. Tekkenin efsaneleşen ismi ise Şeyh Sarı Saltuk. İçeride gerçekten tarifsiz bir huzur var, bir de biz oradayken şansımıza bir çocuk tekkeye gelip ezan okudu, başka bir ülkede bu kadar yakından ezan sesi duymak gerçekten etkileyiciydi.
Buna Nehri’nin kaynağında bulunan Blagaj Tekkesi, Boşnaklara müslümanlığın yayıldığı ilk yer olarak biliniyor. Kişi başı 2,5 KM’ye içeri girebiliyorsunuz. Tekkenin içindeki çayı çok övdüler, biz denedik, içtiğimiz diğer çaylara göre evet daha iyiydi 🙂
Buna Nehri’nin kaynağı güçlü bir karstik pınardan gelmekteymiş. Dakikada 300 ton su çıkan nehrin kaynağı hala net olarak bilinemiyor. 2 yıl önce kaynağını bulmak için İtalyan ve Fransız 2 dalgıç dalıyorlar, ancak İtalyan ölüyor Fransızın ise ceseti hala bulunamıyor.
Tekkenin en güzel fotoğrafını köprüden karşıya geçerek restoranın arkasından dolanıp karşısına geçerek elde ediyoruz.
Mostar
Mostar Köprüsü – Tara Kulesi ve Eski Köprü Müzesi – Kriva Ćuprija – Koski Mehmet Paşa Cami -Biscevica Evi- Karagöz Mehmet Paşa Cami – Müslüm Bey Konağı – Kajtaz Evi – Mostar Çarşısı – Sadrvan’da yemek – Eski Katolik Kilisesi – Camii’nin ordaki kafede Mostar Köprüsü manzarası eşliğinde gün batımı
Gezinin en heyecanlı anlarından biriydi Mostar Köprüsü’nü görmek. Mostar’da köprünün bir tarafında Hırvatlar yaşarken bir tarafında ise Boşnaklar yaşıyor. Sırplar, savaş zamanı buradan kaçmışlar şuanda buranın yönetimi Hırvatlarda.
Kanuni Sultan Süleyman baş mimarı Sinan’ı çağırarak Mostar’a öyle bir köprü yap ki eşi benzeri görülmesin, bakan gözü gönlü fethede demiş. Mimar Sinan’ın öğrencisi Hayreddin tarafından yüzüğün üst kısmı şeklinde tasarlanan köprü 9 yılda inşa edilmiş. Ortada ağır bir kilit taşı bulunan köprü diğerlerine baskı yapıyor. 2 tarafına köprünün bekçiler konuluyor, köprüden istenildiği zaman geçilemiyor, o zamanlar bu köprü Neretva Nehri üzerindeki tek geçiş yolu olmasıyla da büyük önem taşıyor.
1992 yılında Sırplar tarafından harap edilen köprü, Kasım 1993’te Hırvatlar tarafından tekrar bombalanıp yerle bir ediliyor. Hırvat Komutan gerekirse burayı almak için atom bombası atın, hiçbir Osmanlı eseri kalmasın diyor. Bombalıyorlar, yıkılmıyor. Ve sonra mimar olan bir komutan köprünün bir kilit taşının olduğunu keşfediyor. Kilit taşını buluyorlar ve köprü çöküyor.
Köprünün üzerinde 99 adet basamak bulunuyor. 99 rakamının Allah’ın isimlerinden geldiği söyleniyor. Ancak köprü Erbu şirketi tarafından özellikle İtalya, Hollanda ve Türkiye’nin büyük destekleriyle, 2004’te inşa edildiği zaman ne yazık ki birebir aynısını yapamıyorlar ve basamakların sayısı 94’ e düşüyor. Ayrıca resimde gördüğünüz üzere de köprünün ortasında bir kısım çıkıntı şeklinde, bu da birebir yapılamadığının kanıtı.
Mostar’da en tepede bir de büyük bir hac işareti bulunuyor. Buranın bir de hikayesi var, zamanında Boşnak bir çocuğun babasına bu hacı sorması üzerine babası korkma oğlum, bak gökyüzüne ay ve yıldız yanyana onların hacı bizim ay ve yıldızımızı hiçbir zaman geçemeyecek der.
Bu ülkede ne yazık ki simge savaşları var. Kullanmasalar bile müslüman mahallelerde kiliseler, Hıristiyan mahallelerde camiler bulunuyor.
Burada bir de Mostarlı gençler, sevdikleri kızlara cesaretlerini göstermek için yüksekliği 24 metre olan bu köprüden atlıyorlar. Merak etmeyin dalış kursları mevcut 🙂
Mostar Köprüsü’nü doyasıya izlemek için biz tam karşısındaki Camii’nin yanındaki çay bahçesinde soluklandık. Köprünün en güzel fotoğrafını buradan çekebilirsiniz. Gerçekten çok etkileyici bir yer çok..
Mostar’a bağlı Mecugorye kasabasında ise zamanında bir çocuk Hz. Meryem’i gördüğünü iddia ediyor. Bunun üzerine her yıl milyonlarca Katolik burayı ziyaret etmeye geliyor. Çocuğun babası da fırsattan istifade buraya bir otel dikiyor 🙂
Yine geri dönüş yolumuzda bir dağın kazılı olduğunu görüyoruz. Meğer savaş zamanı bu dağın içi havaalanı olarak kullanılıyormuş. İçine girip yakıt ve silah ihtiyaçlarını karşılayıp geri havalanıyorlarmış.
Mostar’dan Saraybosna’ya dönerken yol boyu çok güzel kuzu çevirme yemek için restoranlar var, dilerseniz buraları da tercih edebilirsiniz. Biz biraz geç kaldığımız için direkt Saraybosna’ya dönmeyi tercih ettik.
Dveri
Ufak bir girişiyle içeride oldukça güzel bir atmosfer sizi karşılıyor. Rezervasyon yaptırmak da fayda var, yer bulmak zor oluyor. Favorimiz Dveri Steak! İçeride antika eşyalar, yeşillikler, ahşap masalar,loş bir ışık ve arka fonda hafif bir müzik.. Zlatna Ribica’dan sonra ikinci favori yerimiz!
Sloga
Cuma ve Cumartesi gecesi Bosna’nın en hareketli geceleri. En meşhur gece kulüpleri ise Sloga.
Yazıma son verirken bir fıkrayla bitireyim. Nixon, Tito ve Kruşçev bir zirve sonrası otellerine dönerken yol ikiye ayrılmış. Nixon’un şoförü ne taraftan gideyim diye sorduğunda Nixon tabii ki sağdan gideceksin demiş. Aynı diyalog Sovyet şoförle Kruşçev arasında geçmiş bizim yolumuz belli tabii ki soldan gideceksin demiş. Sıra Tito’ya gelmiş, şoförü hangi yoldan gitmesi gerektiğini sorunca Tito : ” Sağa sinyal ver, soldan git” demiş 🙂
Biz bu muhteşem gezi sonrası ne yazık ki sisten dolayı 4 gün Saraybosna’da mahsur kaldık, hiçbir uçuş yapılmadı. Bu yüzden gideceklere tavsiyem muhakkak sisi kontrol etmeleri. Çünkü uçuşlar 9 gün sonra başladı!
Eh vize yok, nispeten ucuz, Türkleri de seviyorlar ee bu zamana kadar gitmediyseniz o zaman harekete geçin, ama bahar aylarında! 🙂
İyi gezmeler..